üzgün oluyordu. Günler geçiyor, ama herkes kendi yalnızlığını hissediyordu.
Arada Besim, iş çevresinden arkadaşlarını eve getirirdi. Onlar salonda oturur, işler, siparişler ve ticaret hakkında konuşurlardı. Kahkaha atarlar, eğlenirlerdi. Ama Samim bu sohbetlere katılmazdı. Odasına geçer, kitap okurdu. Meri de bu geceleri sevmezdi. Çünkü iş konuşmalarını anlamazdı. Duygulara yer yokmuş gibi hissederdi. Ona göre insanlar sadece para ve kazanç düşünüyordu. Meri güzellik ve nezaket istiyordu, ruhu başka bir şey arıyordu.
Bir gün eve babalarının eski bir tanıdığı geldi. Yaşlı bir adamdı, birçok şey yaşamıştı. Mutfakta kardeşlerle oturdu, geçmişi anlattı. Onlara babalarını hatırlattı. Babalarının iyi, akıllı ve dürüst bir insan olduğunu söyledi. Babalarının hayali, çocukların birbirine destek olmasıydı. Her kardeşin kendi yolunu bulmasını ama aileyi unutmamasını isterdi. Meri ağladı, Besim sessizce iç çekti, Samim ise derin düşüncelere daldı. Hepsi utandı. Bu evde daha önce sevgi ve mutluluk vardı diye hatırladılar.
Bu konuşmadan sonra biraz daha anlayışlı olmaya çalıştılar. Meri daha çok gülümsüyordu. Kardeşlerine çay hazırlayıp götürüyordu. Besim, Samim'i dinlemeye gayret ediyordu, tam anlamasa bile sabrediyordu. Samim de fikirlerini birazdaha dikkatli anlatmaya çalışıyordu. Evde biraz sıcaklık oluştu. Ama hepsinin karakteri farklıydı. Kısa süre sonra yeni bir tartışma patlak verdi. Besim, evin yanındaki arazi parçasını satmak istedi. Para gerektiğini düşünüyordu. Samim buna itiraz etti. "Mirasımızı satmak doğru değil," dedi. Meri bu konuda ortada kaldı. Çünkü evin onarımı lazımdı, ama Samim'in hislerine de saygı duyuyordu.
Tartışma haftalarca sürdü. Bir avukat arkadaşıyla görüştüler. Meri çok bunaldı. İki ağabeyiyle konuşmak istedi, ama herkes kendi fikrinde ısrar etti. Sonunda araziyi satmamaya karar verdiler. Besim, Samim'e şart koydu: "Eve para getirecek yeni fikirler bul." Samim kabul etti. O, hayalleri ve gerçek hayatı nasıl birleştireceğini düşünmeye başladı. Para da gerekliydi. Ama ideal ve gerçek arasında denge kurmak zordu.
Günler akmaya devam etti. Eve farklı insanlar gelip gidiyordu. Biri müzikle ilgileniyordu ve salonda piyano çalıyordu. Meri, bu müziği büyülenmiş gibi dinliyordu. Başka bir seferde Besim'in bir tanıdığı geldi ve şehirdeki büyük projelerden bahsetti. Samim ona, bu projelerin topluma katkısını sordu. Onlar sakince sohbet ettiler, ama anlaşamadıkları belliydi. Meri kenarda durdu ve herkesin neden ortak bir dil bulamadığını düşündü. Ailesinin aynı duyguları paylaşmasını istiyordu,
fakat gerçek öyle değildi.
Bir akşam Meri avluya çıktı. Karanlıkta Samim'i gördü. Samim gökyüzüne bakıyordu. Meri usulca yanına gelip "Sevgisiz yaşamaktan korkuyorum" dedi. Samim, gerçek sevginin insanı derinden anlamak olduğunu anlatmaya çalıştı. Meri ise ailede anlaşılmadığını söyleyerek ağladı. Samim onu kucakladı. Dünyayı değiştirmek istediğini ama kendi evini nasıl düzelteceğini bilmediğini söyledi. Meri gözyaşlarını sildi ve uyumaya gitti. Ama Samim'in sevgisini hissetmeye başladı. Samim, sevgisini göstermekte zorlanıyordu, ama yine de onu seviyordu.
Ertesi gün evde sesler yükseldi. Besim kızgındı. Birisi market alışverişini yapmamıştı. Meri, yorgun olduğunu ve markete gidemedini anlattı. Samim sessizce yanlarından geçip gitti, kendi düşüncelerine gömüldü. Besim'in öfkesi, Meri'nin bitkin hali, Samim'in suskunluğu... Hepsi üzücüydü. Samim defterine "İnsanlar sözleriyle birbirini incitir, fark etmez" diye yazdı. "Yeni bir iletişim yolu bulmak lazım" diye düşündü. O akşam kardeşler birbirleriyle konuşmadı. Meri odasına kapandı.
Tüm kavgalarına rağmen yine de aynı çatı altında yaşıyorlardı. Birbirlerine ihtiyaçları vardı. Sabahları biri kahvaltı hazırlar, diğeri postayı alır, bir diğeri avluyu süpürürdü. Bazen ev kahkahalarla dolardı, misafirler gelince neşeli olurdu. Ama çoğunlukla duvarlar sessizlik ve gizli üzüntü hissederdi. Meri giderek içine kapanıyordu. Samim düşüncelerine daha çok dalıyordu. Besim ise yoruluyordu. Yeni bir ev alma fikri aklına geliyordu, ama kardeşlerini bırakmak istemiyordu. Onlara karşı sorumluluk duyuyordu.
Meri, bir gün Cemil adında genç bir adamla tanıştı. Kibar görünüyordu. Şehirde buluşup çay içtiler. Hayattan konuştular. Meri, kalbindeki duyguları ve anlaşılma arzusunu anlattı. Cemil onu dinledi, başını salladı. Meri belki Cemil'inona destek olacağını düşündü. Bir gün onu eve davet etmeye cesaret etti. Ama ağabeylerinin soğuk durmasından korkuyordu. Samim aşkın derin anlamını düşünüyordu. Dünyada birbirini bulan insanlar üzerine kafa yoruyordu. Besim ise "Geçimini nasıl sağlıyor?" diye soruyordu.
Bir gün Meri, Cemil'i eve getirdi. Salonda oturup kahve içtiler. Cemil gelecek planlarından söz etti. Küçük bir kitap ve dergi dükkânı açmak istiyordu. Samim heyecanlandı ve ona sevdiği yazarları, kitapların geleceğini sordu. Besim ise soğuk kalmaya devam etti. Az konuştu. Meri, iki ağabeyine bakarak, "Umarım anlaşırlar" diye düşündü. Ama Cemil farklı bir dünyadandı. Besim onunla ortak nokta göremiyordu. Cemil
gidince Besim, "Meri hayal peşinde koşuyor" dedi. Meri ise "Biraz mutluluk istiyorum" diye cevap verdi. Yeniden tartıştılar.
Gece Meri uyuyamadı. Besim'in sözlerini düşündü, Cemil'in yüzünü hatırladı. Kaygıyla doldu. "Ailem bunu asla kabul etmeyecek mi?" diye korktu. Bu evde sonsuza kadar sevgisiz mi kalacaktı? Sabah Samim'le konuşmaya karar verdi. Onun kapısını çaldı, içeri girdi. Samim masada oturuyordu, defterleri açıktı. Meri, sürekli kavgalardan yorulduğunu, kendi yolunu bulmak istediğini söyledi. Samim, "Herkesin ayrı bir yolu var" dedi. Ama ilişkilerde sorumluluk gerektiğini de ekledi. "Cemil'i iyi tanı, değerlerini anla" dedi. Meri dikkatle dinledi.
Ertesi gün Meri yine Cemil ile buluştu. Ona gelecek, aile, beraber yaşam gibi konuları sordu. Cemil "İyilik yapmak, Meri'yi mutlu görmek istiyorum" dedi. Meri buna sevindi. Onunla ruhu uyumlu hissediyordu. Ama eve dönünce Besim'in memnuniyetsiz bakışıyla karşılaştı. Besim, "Aile itibarını, toplumsal kuralları ve pratik hayatı düşünmelisin" dedi. Meri ise "Ben kalbimi düşünüyorum" diye cevap verdi. Uzun süre tartıştılar. Besim, Meri'yi sorumsuzlukla suçladı. Meri ağlayarak odasına çekildi.
Samim, bu kavgaya karışmadı. Sadece izledi. Defterine, "İnsanlar ellerindekini kaybetmekten korkuyor ve başkalarına özgürlük vermiyor" diye yazdı. "Aile, insanın büyümesine yardım etmeli" diye de ekledi. Ama bu evde herkes farklı dünyalarda gibiydi. Samim, "Nereden başlamalıyım?" diye çaresiz kaldı. Dışarı çıktı, evin önündeki banka oturdu. Sokaktan geçen insanlara baktı. Şehirde milyonlarca insan vardı. Herkes bir acı taşıyordu. Samim, Meri'nin ve Besim'in de yalnız olduğunu fark etti. Kendi de yalnızdı.
Haftalar geçtikçe Meri daha çok Cemil'in yanına gidiyordu. Birlikte kitap seçiyorlardı, birbirlerine yardım ediyorlardı. Küçük bir dükkân açma hayali kuruyorlardı. Besim endişeliydi. "Ya Meri yanlış yaparsa?" diye korkuyordu. Onu korumak istiyor, ama bunu nasıl ifade edeceğini bilmiyordu. Bu nedenle sık sık öfkeli davranıyordu. Samim, Besim'le sakince konuşmaya çalışıyordu, ama Besim onu "Sen bir şey yapmıyorsun" diye suçluyordu.
Bir gün aile dostu Cenan tekrar geldi. Evdeki gerginliği hissetti. Meri ile konuştu, onun kalbindeki acıyı dinledi. "Hayatta kalbini dinlemek önemli, ama sonuçlarını da düşünmelisin" dedi. Samim'e "Bazen sadece düşünmek yetmez,hareket etmek gerek" diye öğüt verdi. Besim'e "Kız kardeşine daha nazik davranmalısın" dedi. Fakat her biri kendi fikrinde
kaldı. Ev, çaresiz bir hüzünle doldu. İnsanlar aynı yerdeydi, ama aslında uzaktı.
Bu sırada şehirde büyük olaylar vardı. Yeni inşaat planları ve reformlar konuşuluyordu. Samim bu konuları dergiye yazıyordu. Ama ailesini anlamakta zorlanıyordu. Besim para kazanıyordu, ama mutlu değildi. Meri ise "Hayatımı değiştirmem lazım" diye düşünüyordu. "Bu evde mi kalacağım, yoksa Cemil ile mi gideceğim?" diye soruyordu. Cemil ise ona evlilik teklif etti. Meri seviniyordu, ama baba evinden ayrılmaktan korkuyordu. Orası çocukluğunun mekânıydı, annesinin ve babasının anılarıydı. Ama bu evde uyum bulamıyordu.
Bir akşam Meri, ağabeylerine kararını açıkladı. Cemil ile yeni bir hayata başlamak istiyordu. Evden ayrılmaya karar verdi. Samim üzgünce "Belki bu senin mutluluğun için iyidir" dedi. Besim çok öfkelendi. "Bu yanlış" dedi. Cemil'in Meri'ye bakamayacağını düşündü. Meri'yi bencillikle suçladı. Meri gözyaşları içinde, ama kararından dönmedi. Sonsuz tartışmalardan yorulmuştu. Özgür olmak ve sevgi bulmak istiyordu. Samim, Besim'i yatıştırmaya çalıştı, ama Besim çok sinirliydi.
Birkaç gün sonra Meri eşyalarını topladı. Cemil bir arabayla geldi, bavulları yerleştirdi. Besim odasından çıkmadı, öfkeyle sustu. Samim, bahçeye indi ve Meri'ye sarıldı. "Mutlu olmanı diliyorum" diye fısıldadı. Meri buna minnettar kaldı. "Umarım bir gün beni anlarsınız" diye ağabeylerine son kez baktı. Cemil ile birlikte evden ayrıldı. Büyük evde Samim ve Besim kaldı. Sessizlik daha ağır oldu. İki kardeş birbirine bakıyor, ama ne söyleyeceklerini bilmiyorlardı.
Birkaç gün geçti. Meri'nin sesi duyulmuyordu. Besim artık ona yemek hazırlamıyordu. Sessizlik içinde, Besim kardeşini özlediğini hissediyordu, ama gururu buna izin vermiyordu. Samim, "Yaşam devam ediyor" dedi. Yine de yüzünde hüzün vardı. Defterine "Yalnızlık insan olmamasından değil, bağ olmamasından doğar" diye yazdı. Aile sanki parçalanmıştı, ama yine de dışarıya düzenli görünmeye çalışıyorlardı. Samim, insanların arasında çok yalnız olduğunu düşünüyordu. Bu şehirde, hatta bu evin içinde bile insanlar birbirini anlamıyordu.
Derken bir mektup geldi. Mektup Meri'den geliyordu. Kardeşlerini özlediğini, ama yeni bir hayat kurmaya çalıştığını yazıyordu. Büyük başarılar elde etmemişti, ama Cemil'den sevgi ve destek gördüğünü söylüyordu. Besim mektubu okudu, dalgınlaştı. Gözünden bir damla yaş düştü, ama onu hemen sildi. Konuşmadı. Samim, onun acısını anladı. Besim'i teselli etmek istedi, ama ne yapacağını bilmedi. Birbirlerine
baktılar, babalarını ve çocukluk günlerini hatırladılar. Zaman ilerliyordu ve her şey değişiyordu.
Samim, kendi iç yolculuğuna devam etti. Yeni yazılar üzerinde çalışıyordu. Toplumun geleceği için fikirler düşünüyordu. İnsanların birbirini anlayabileceği bir ortam hayal ediyordu. Ama evin sessizliği ağırdı. Besim de işe gömüldü, geç saatlerde eve geldi, hemen uyudu. Endişeleri bitmiyordu. Ev değişmişti, eski tadı yoktu. Bazenhafta sonu Samim ve Besim mutfakta çay içerdi. Konuşacak çok şey yoktu. Ama içlerinde aynı yalnızlığı hissediyorlardı.
Zaman böyle akıp gitti. Meri, Cemil ile farklı bir yerde yaşamaya başladı. Besim ve Samim bu eski evde kaldı. Her biri geçmişi, aileyi ve gerçekleşmeyen umutları düşünüyordu. Düşman olmamışlardı, ama hayata bakışları artık çok uzaktı. Besim hâlâ gerçekçi düşünüyordu. Samim ise yüce idealleri seviyordu. Meri ise başka bir şehirde sevgi arayışına devam ediyordu. Aslında hepsi, kendi içinde yalnızdı. Beraber başladıkları hayat, üç farklı yola ayrılmıştı.
Çok eskiden bu ev çocuk sesleriyle doluydu. Anne ve babanın ayak sesleri duyulurdu. Şimdi o sesler yoktu, sadece hatıralar kalmıştı. Bazen Cenan gelir, Samim'le konuşurdu. Bazen Besim'in arkadaşları uğrardı, şehir haberlerini anlatırlardı. Ama evin boşluğu gitmiyordu. Bu hikâyenin sonunda, herkesin yalnızlığı ortadaydı. Samim, sessizce düşünürken "İnsanları dinlemek ve anlamak çok önemli" diye fark etti. Ama o bile duygularını Besim ve Meri'ye tam anlatamamıştı. Besim, kardeşlerinin yanında olmak istemişti, ama sevgisini gösterememişti. Meri, sevgiye açtı, ama bu sevgiyi baba evinde bulamamıştı.
Üç kardeş bir çatı altında yaşamışlardı, ama yine de birbirlerine yabancı kalmışlardı. Mutluluğu aradılar, fakat herkes başka bir yola gitti. Sonunda, her biri kendi içinde bir acı ve bir yalnızlık taşıyordu. Bu yalnızlık, kalplerinin derinliklerinde saklıydı.