Ferit Orhan Pamuk

"Sessiz Ev. Özet"

Çocukluğumdan beri yaşadığım evime geri döndüm.

Dar, eski ağaçlarla çevrili bir sokaktan geçiyordum ve kalbimin daha hızlı attığını hissediyordum. Ev, sokağın köşesinde duruyordu; büyük ve eskiydi, ahşap kapısı ve yüksek pencereleri vardı. Çocukken bu ev her zaman ses, kahkaha ve neşeyle doluydu. Şimdi ev sessiz ve az konuşur gibi görünüyordu, sanki içinde binlerce unutulmuş hikaye saklıyordu.

Kalitkaya yaklaştım ve kapının hafif açık olduğunu gördüm. Avlu, yabani otlarla kaplanmıştı, fakat orada çocukken çok sevdiğim çiçekler hâlâ açıyordu. Annemin her sabah çiçekleri suladığını hatırladım; kardeşimle, yüksek çalılar arasında oyun oynardık. Hem üzüntü hem sevinçle dolu bir kalple avluya girdim ve yavaşça evin ana kapısına yaklaştım.

Kapı gıcırdadı; ben kapıyı açtım ve eve girdim. İçerisi karanlıktı, ama ben ışık düğmesine bastım ve ışık yavaşça koridora yayıldı. Zemin eski tahtalarla kaplıydı, duvarlarda solmuş resimler asılıydı ve mobilyalar yerlerinde duruyordu, sanki benim geri dönmemi bekliyorlardı. Buradaki her eşya, evin hayat dolu olduğu eski günleri anlatıyordu.

Geniş oturma odasına girdim. Ortada, eskiden tüm ailenin etrafında toplandığı eski ahşap bir masa duruyordu. Annemin lezzetli yemekler yaptığı, babamın hikayeler anlattığı ve biz çocukların oynayıp güldüğü günleri hatırladım. Şimdi masa boştu ve sessizlik odayı doldurmuştu. Ancak bu sessizlikte, ben o mutlu günlerin yankısını duyabiliyordum.

Eski bir kanepeye oturdum; kanepe bana eski anıları getiriyordu. Gözlerimi kapattım, annemin sıcak gülüşünün ısısını hissettim ve babamın gece masalları anlattığı zamanı duydum. Bu anlar bana çok uzak görünse de, evin her duvarında yaşamaya devam ediyordu. Bir an için geçmişe dönüp, eskiden hissettiğim o kaygısız ve saf mutluluğu yeniden yaşamak istedim.


Uzun ahşap merdiveni çıkarak ikinci kata çıktım. Burada, geleceği hayal ettiğim, sayısız gece geçirdiğim yatak odaları vardı. İçeri girdiğim bir odada, ilk harfleri öğrendiğim, annemin bana destek sözcükleri fısıldadığı ve babamın bana gülümseyerek baktığı günleri hatırladım. Eski

yatakta, tozlu bir battaniye vardı; o battaniyeden annemin kokusunu alıyordum. Bu odada zaman sanki durmuştu; ben yeniden mucizelere inanan bir çocuk gibi hissettim.

Sonra, küçük bir odanın kapısını açtım; bu odanın duvarları eski fotoğraflarla süslüydü. Uzun süre fotoğraflara baktım. Bir fotoğrafta, parlak bir elbise giymiş, nazik gülümseyen annemi gördüm; başka bir fotoğrafta, ciddi ama iyimser, sevgi dolu gözleriyle bakan babamı. Kendi küçük yüzümü ve birlikte oynayıp güldüğümüz kardeşlerimin yüzlerini de gördüm. Fotoğraflar biraz sararmıştı ama her biri ruhumun bir parçasını saklıyordu.

Evde yoluma devam ettim ve mutfağa girdim. Mutfak küçüktü, fakat çok rahattı. Eski mutfak aletleri hâlâ oradaydı ve masada, annemin her sabah kullandığı bir fincan duruyordu. Taze pişmiş ekmek ve demli çayın kokusunun evin her köşesini doldurduğunu hatırladım; annem sevgiyle kahvaltıyı masaya koyardı.Şimdi mutfak boştu ve yalnızca adımlarımın sessiz sesi duyuluyordu.

Sonra, mutfaktan çıkan eski bir kapıdan dışarı, bahçeye çıktım. Bahçe büyüktü ve yeşildi, fakat bazı köşeleri terkedilmiş gibiydi. Ağaçlar göğe yükseliyordu ve yollarda eski oyun izlerine rastlıyordum. Arkadaşlarımla bahçede koştuğumuzu, kuşların şarkısını dinlediğimizi ve ağaçlardan meyve topladığımızı hatırladım. Her şey o zamanlar canlı, neşeyle doluydu; şimdi ise bahçede sakin bir sessizlik hüküm sürüyordu.

Yavaşça eve geri döndüm, kalan odaları incelemek için. Bir odada, eski bir televizyon ve eskiden akşamlarımızı neşelendiren birkaç müzik aleti gördüm. Babamın gitar çalıp yumuşak melodiler söylediği, annemin ona eşlik ettiği günler aklıma geldi. Müzik evimizi doldurur, her nota kalbime dokunurdu. Fakat şimdi o odalar sessizdi; müzik gitmiş, geriye sadece anılar kalmıştı.

Dar koridorlarda yürüdüm; her kapı kendi hikayesini saklıyordu. Küçük bir pencerenin önünde durdum; güneş ışığı odaya sızıyordu. Pencerenin dışındaki bahçe, sanki zaman durmuş gibi görünüyordu. Güneş ışıkları ağaç yapraklarında oynuyor, sabah rüzgarı ferahlık ve umut getiriyordu. Bu anılar o kadar canlıydı ki, ben şimdiki zamanı unuttum.


Eski merdivende oturup geçmişin kokusunu içine çektim ve ne kadar değiştiğini düşündüm. Her köşede çocukluk yıllarımın izlerini, evin kahkahalar ve seslerle dolu olduğu günleri gördüm. Annemin beni kahvaltıya çağırdığı, babamın hikayeler anlattığı ve hep birlikte büyük bir masada akşam yemeği yediğimiz zamanları hatırladım. Her ses, her

hareket ailemle ve hayatımla ilgiliydi.

Bir gün, dışarıda yağmur yağıyordu; küçük bir odada oturup pencereye baktım. Yağmur cama vuruyor, damlalar pencere perdesinde yavaşça birikiyordu. Annemin, yağmurun gökyüzünden gelen bir hediye olduğunu, toprağı ıslatıp hayata can verdiğini söylediği günleri hatırladım. O yağmurlu günde, evime ve aileme çok yakın hissettim. Soğuk ve ıslak olsa da, içimde bir sıcaklık vardı çünkü ev her zaman huzur verirdi.

Yaz günlerini de düşündüm; biz bahçeye gider, elma ve armut toplardık. Annem bu meyvelerden lezzetli bir komposto yapardı ve ev, tatlı meyve kokusuyla dolar, her odayı sarardı. Biz dışarıda oynar, güler, her anın tadını çıkarırdık. Bahçede çok yeşillik vardı; büyük bir ağacın altında oturup kuşların şarkısını dinler, serin gölgenin keyfini çıkarırdık. Yaz, parlak ve neşeyle dolu bir zamandı; her dakika sihirli gibiydi.

Ev içinde sık sık kendi sesimin yankısını duydum; sanki geçmişe konuşuyordum. Sözler boş odalarda yayılır, ev bana cevap veriyordu. Her eşya - ister eski bir şkatulka, ister yıpranmış bir kitap - küçük, değerli bir hikaye saklıyordu. Bir gün, dolapta eski bir şkatulka buldum; içinde mektuplar ve hatıra eşyaları vardı. Orada, annemin el yazısıyla yazılmış bir mektup vardı. Bu basit sözler, ne kadar sevildiğimi bana hatırlattı ve mektubu uzun süre elimde tuttum, her harfini aklıma kazımaya çalıştım.

Babamıda hatırlıyorum; işten sonra pencere kenarındaki koltuğa oturur, sessizce dışarıyı izlerdi. Yüzü sakin, güven verici olurdu; ben onun bu evi ne kadar çok sevdiğini görürdüm. Bazen bana çocukluk hikayelerini anlatır, arkadaşlarıyla dışarıda nasıl oynadığını, geleceği nasıl hayal ettiğini söylerdi. Onun hikayeleri basit ama bilgeceydi; ben de dikkatle dinlerdim. Her akşam, babam eski radyoyu açar, evimiz hafif bir müzikle dolar, hep birlikte oturma odasında bu büyülü sesleri dinlerdik.

Bir gün evde gerçek bir bayram günü vardı. Tüm aile büyük bir masada toplandı; masanın üzerine beyaz bir örtü serilmişti ve sevinç odayı doldurmuştu. Annem birçok yemek yaptı; masada yiyecekler eksik değildi. Biz şarkılar söyledik, komik hikayeler anlattık, o kadar güldük ki gözlerimizden yaşlar aktı. O gün ev, ışık ve neşeyle doluydu. Yıllar sonra bile, gözlerin parıltısını, mutlu sesleri ve taze yemek kokusunu hatırlıyorum.


Yıllar geçtikçe ben büyüdüm, fakat ev hep aynı kaldı; o, anılarımın bekçisi oldu. Şimdi anlıyorum ki ev sadece duvarlar ve mobilyalardan ibaret değildir; ev, hayallerimizin ve duygularımızın yaşadığı yerdir. Her

odada, kendimden küçük bir parça buldum. Eski eşyalar, solmuş fotoğraflar, her küçük detay, zamanın anıları silmediğini; aksine onları kalbimde sakladığını gösterdi.

Geç bir akşam, karanlık çökerken evin üzerine, pencerenin önüne oturdum ve bahçedeki ışıkların yavaşça yanmaya başladığını izledim. Hafif rüzgar koridorlardan geçiyor, gece sesleri - uzaklarda köpek havlaması, yağmur damlalarının hafif tıklaması - huzurlu bir atmosfer yaratıyordu. O anda, evin kendi hayatını sürdüğünü hissettim; sessizliğinde binlerce hikaye saklıydı ve ben bunların hepsini yaşamıştım. Zaman geçmişti ama o günlerin anısı sonsuza kadar kalacaktı.

Sık sık sabahları, evin benimle birlikte uyanmasını hatırlardım. Annem, gülümseyerek günü başlatır, güzel sözler söylerdi. Taze pişmiş ekmek kokusu her odayı doldururdu. Kahvaltı masası basit olsa da çok önemliydi; biz birlikte güler, hayallerimizi paylaşırdık. Küçük sohbetler bile büyük keşifler gibiydi. Bu sabah saatleri bana güç ve umut verirdi.

Akşamları, dışarı karanlık çökerken, oturma odasında eski müzik hafifçe çalardı. Babam bazen koltuğundan kalkar, sessizce fısıldayarak ailemizde nesilden nesile aktarılan hikayeler anlatırdı. Bu hikayeler basit olsa da geçmişin bilgeliğini taşırdı; ben, hayatı anlamak için bu hikayeleri dinler, evin bana destek olduğunu hissederdim.

Bazen koridor boyunca yürürken, duvarda asılı eski bir fotoğrafın önünde dururdum. Fotoğrafta, annemin nazik gülümsemesi, babamın yorgun ama sıcak bakışı, kardeşlerimin gülen yüzleri vardı. Fotoğraf, geçmişe açılan bir pencere gibiydi; bana evin seslerle dolu olduğu mutlu günleri gösteriyordu. Her bakış, bana huzur ve sevgi verirdi; aşkın asla gitmeyeceğini hissettirirdi.

Bir gece, uyuyamadığım zaman, koridora çıktım ve eski bir halının yanına oturdum. Halı yumuşak ve sıcaktı; üzerine uzanıp tavana baktım. Eski saatlerin sessizce tıngırdadığını duydum;bu sesler, sanki evin kendisinin sesi gibiydi. Zamanın ne kadar çabuk geçtiğini düşündüm, ama anılar hep aynı kaldı. O anda, ev sanki beni kucakladı; sessizliğiyle ve huzuruyla bana sarıldı.

Bir gün verandada otururken, berrak gece gökyüzüne baktım. Gökyüzünde yıldızlar parlıyordu; her yıldız bana küçük bir ışık gibi, sönmeyecek bir umut gibiydi. Geleceği hayal ettim, ama aynı zamanda evde geçirdiğim her anı özenle hatırladım.


Zaman geçtikçe anladım ki, ev ruhumun bir parçasıdır. Her köşe, eski

duvarlardaki her çatlak, yaşamın izlerini taşır. İşte burada sevmeyi, hayal kurmayı ve basit şeylerden mutluluk duymayı öğrendim. Dünya nasıl değişirse değişsin, ev hep sıcak ve yuvaya benzer kaldı.

Arkadaşlarımla bahçede nasıl oynadığımızı, birlikte güldüğümüz günleri hatırladım. Sokaklarda koşup maceralar arardık, hayallerimizi paylaşırdık. O günler ışık ve neşeyle doluydu; her ses, her koku o mutlu anlardan bir parça taşıyordu. Her ne kadar her şey değişse de, kalbimde bu sessiz ev için her zaman yer olacağını biliyordum; sanki zaman durmuştu.

Bu evin her köşesinde, her eşyada eski günlerin izlerini gördüm. Eski kanepe, eski kutu, unutulmuş bir oyuncak... Hepsi benim hayatımla bağlantılıydı. Evin içinde yürürken, zemin seslerini dinledim; her adım bana hayatın devam ettiğini hatırlattı. Evin sessizliği, geçmişin sesleriyle, sevgi ve neşeyle doluydu.

Bahçede bir bankta oturup düşündüm: Bu ev benim ilk arkadaşım, ilk okulumdu. Burada dünyayı, sevgiyi ve iyiliğe inanmayı öğrendim. Evin her küçük detayı, zaman geçse de anıların sonsuza kadar kalacağını fısıldadı bana. Bu ev, dış dünyanın fırtınalarından beni koruyan bir sığınak gibiydi.

Böylece, adım adım evde dolaştım; her anı, her gülümsemeyi, her sözü hatırladım. Bir gün, daha yaşlı olduğumda, buraya tekrar döneceğimi biliyordum; geçmişin sessiz fısıltısını duyup, evin sıcak duvarlarını yeniden hissetmek istiyordum. Ev, eski bir arkadaş gibi hep beni bekleyecekti, hikayelerini paylaşacak ve bana kim olduğumu hatırlatacaktı.

Gözlerimi kapattım ve derin bir nefes aldım; hava anılarla doluydu. Bu sessizlikte teselli buldum ve güçlendim; evin sadeliği ve sonsuzluğu kalbimde yer edecek. Yaşadığım sürece, evin anısı sessiz bir ışık gibi asla sönmeyecek.

Böyle yaşadım; düşüncelerimde ve hayallerimde hep eve döndüm. Her sabah, her akşam, her sessiz anda evimin duvarlarını, gülümsemelerini ve seslerini hatırladım. Bu anılarda, teselli, sevinç ve bitmek bilmeyen bir aşk buldum; bu yer ruhumun bir parçası oldu.

Biliyordum ki, yıllar geçse, insanlar ve zaman değişse de, ev anılarımın sonsuz bekçisi olarak kalacaktı. Evin sessizliği boş değildi; her köşesinde, eski duvarlardaki her çatlakta hafif bir müzik çalıyordu. Bu müzik, hep benimle kalacaktı.


Evi terk ettim, ama kalbimde evin resmi, sıcaklığı ve hikayesi vardı.

Her seferinde rüzgarın sesini duyduğumda ya da parıldayan yıldızları gördüğümde, bu sessiz evihatırlıyorum. İşte burada hayatım başlamıştı. Anladım ki, tüm değişikliklere rağmen, sevgi ve anılar hep bizimle kalır.

Bu benim hikayemdir. Bu, sessiz evin hikayesidir; burada ilk kahkahalar duyulmuş, hayaller canlanmış ve sevgi öğrenilmiştir. İşte burada büyüdüm; burada hayal kurdum, ağladım ve mutlu oldum. Burada gün doğumlarını izledim, gün batılarını uğurladım; hikayeler dinledim ve geleceği hayal ettim. Bu sessiz evde, basit ama çok değerli anlarla ruhumu, gerçek benliğimi ve geleceğimi buldum.

Ev, eski bir sokağın köşesinde duruyor; ahşap kapısı bana açık. Her köşesinde benim hikayem var. Ev, geçmiş günleri fısıldar, umut verir ve bana basit mutlulukları öğretir. Her dönüş, eve dönüş gibidir; köklerime, beni ben yapan anılara dönüş yapar.

Hayatım böyle devam ediyor; evin sessizliği ile dünyanın gürültüsü, anılar ve hayallerle dolu tek bir senfoni oluşturuyor. Bu yolda yürüyorum, her yeni sabah evimin sessiz sesini yeniden duyma şansı buluyorum; evin sevgi, sıcaklık ve sonsuz anılarla dolu hikayelerini yeniden dinliyorum.

Ben gidiyorum; sessiz evi geride bırakıyorum, ama onu kalbimde sonsuza dek taşıyorum. Yaşadığım sürece biliyorum ki, ev her zaman benim ilk yerim, ilk sevincim ve sonsuz sığınağım olacaktır.

Saltare
In più