Elif Şafak

"Aşkın Kırk Kuralı. Özet"

Ella, Amerika Birleşik Devletleri'nde büyük bir şehirde yaşıyor.

Onun yaşı kırk. Bir eşi ve üç çocuğu var. Her gün erken kalkıyor. Kahvaltı hazırlıyor, evi temizliyor, çocukların okula gitmesine yardım ediyor. Eşi çok çalışıyor ve işte geç kalıyor. Ella, eşiyle pek konuşmuyor. İlişkilerinin soğuduğunu hissediyor. Kendini sıkılmış ve yalnız hissediyor ama hayatını nasıl değiştireceğini bilmiyor.

Bir gün, Ella aramaya karar veriyor. Küçük bir edebiyat ajansında çalışmaya başlıyor. Yeni yazarların el yazmalarını okuyor ve yorum yazıyor. İlk gününde patron ona bir el yazması veriyor. Bu el yazmasının adı "Süslü Küfür"(Sladkoe Bogokhul'stvo). Yazarı Aziz Zahara adında bir kişi. Ella el yazmasını eve götürüyor. Kitabın ilginç olmasını umuyor. Yeni bir şeyle meşgul olmak istiyor.

Akşam, çocuklar uyuduğunda, Ella kanepeye oturuyor ve el yazmasını açıyor. İlk sayfalar ona garip görünüyor. Ama okudukça hikâyeye kapılıyor. "Süslü Küfür" adlı bu kitap, 13. yüzyıldaki hayatı anlatıyor. O dönemde büyük şair ve bilgin Rumi, Konya şehrinde yaşıyor. Bu şehir önemli bir manevi merkez. İnsanlar orada dini öğreniyor ve bilginlerin vaazlarını dinliyor.

Kitapta, Rumi'nin çok saygın olduğu yazıyor. Onun bir ailesi, öğrencileri ve arkadaşları var. Tanrı ve ruh hakkında şiirler yazıyor. Halk, Rumi'yi iyiliği ve kutsal metinleri iyi bilmesiyle seviyor. Fakat Rumi'nin kalbinde bir hüzün var. O, Tanrı'ya canlı bir aşk duymadığını hissediyor. Birçok kitap okuyor, inanç hakkında konuşuyor ama tam kalpten sevmeyi bilmiyor.

Bir gün Konya'ya bir derviş geliyor. Onun adı Şems Tebrizi. Şems, şehirden şehre seyahat ediyor. Gerçek aşkın sırrını öğrenmek isteyen birini arıyor. Şems fakir ama ruhu zengin. Sade kıyafet giyiyor, açık konuşuyor ve dinleyenleri incitmekten korkmuyor. Birçok insan ona garip, hatta tehlikeli diyor. Ama Şems bunu umursamıyor. Çünkü onun düşüncesine göre Tanrı, korkuyla değil aşkla konuşur.


Rumi ve Şems karşılaşıyor. İnsanlar bunun kader olduğunu söylüyor. Göz göze bakıyorlar ve hemen manevi bir bağ hissediyorlar. Şems,

Rumi'ye "kırk aşk kuralı" anlatmaya başlıyor. Her kural, değişimden korkmamayı, gurur ve bencilliği bırakmayı, insanları oldukları gibi kabul etmeyi öğretiyor. Şems, gerçek aşkın Tanrı'ya giden yol olduğunu söylüyor. Tanrı'nın her insanın kalbinde olduğunu anlatıyor.

Rumi onu dinliyor ve şaşırıyor. O, kutsal kitapları çok okuyor ama bu kadar özgür sözler hiç duymuyor. Şems, bilginleri eleştirmekten çekinmiyor. İçimize, kendi ruhumuza bakmamızı istiyor. Sadece metinleri değil, kalbimizi de okumamızı istiyor. Rumi, hayatının değiştiğini hissediyor. Şems'le çok zaman geçiriyorlar. Birlikte sohbet ediyorlar, dua ediyorlar, özel bir sufi dansı yapıyorlar, inancın sırlarını konuşuyorlar.

Fakat Rumi'nin öğrencileri ve ailesi mutsuz oluyor. Onlar, "Şems bizim hocamızı elimizden alıyor" diye düşünüyor. Öğrenciler kıskanıyor, çünkü Rumi artık sadece Şems'le konuşuyor. Rumi'nin eşi ve oğulları endişeleniyor."Babamız bizi ve sorumluluklarını unutuyor" diyorlar. Şehir halkı fısıldamaya başlıyor: "Bu Şems Tebrizi çok küstah, düzenimizi bozuyor, Rumi'yi tehlikeli bir yola götürüyor." Birçok kişi Şems'e kâfir diyor.

Kitapta, gerginliğin büyüdüğü anlatılıyor. Şems'e tehdit ediyorlar. Onu şehirden kovmaya bile çalışıyorlar. Ama Şems gitmek istemiyor. Çünkü Rumi'yi kardeş gibi seviyor. Rumi de Şems'i kaybetmek istemiyor. Onun yanında Tanrı ile canlı bir bağ hissediyor. Ama bir gün kötü bir olay oluyor. Şems kayboluyor. Bazıları onu düşmanların öldürdüğünü söylüyor. Bazıları da Şems'in gizlice gittiğini düşünüyor. Kimse gerçeği bilmiyor.

Rumi tek başına kalıyor. Çok üzülüyor. Ama acısı yaratıcılığa dönüşüyor. Aşk ve Tanrı hakkında güzel şiirler yazıyor. Şems'i, gerçeğe giden rehberi olarak görüyor. Rumi, aşkın ölmediğini anlıyor. Arkadaş gitse bile, aşkın ışığı kalpte yaşıyor. Rumi insanları öğretmeye devam ediyor ama sözleri artık merhamet ve şefkat dolu. Sufi bir tarikat kuruyor. Orada insanlar Tanrı'yı anarak sema yapıyor ve ilahiler söylüyor. Böylece Rumi, Şems'in ona verdiği gerçeğe minnettarlık duyuyor.

Ella bu bölümleri okurken her şeyi unutuyor. Kendini 13. yüzyılda hissediyor. Konya şehrini, Şems'in sesini ve Rumi'nin şiirlerini görüyor gibi oluyor. Yavaş yavaş Ella kendi hayatını düşünüyor. "Neden ben bu kadar büyük bir coşku hissetmiyorum?" diye soruyor. Evliliğinin uzun zamandır boş olduğunu anlıyor. Eşiyle ortak ilgi alanları yok. Sadece aynı evde birlikte yaşıyorlar. Çocuklar büyümüş ve kendi hayatlarıyla meşgul.


Ella, el yazmasının yazarı Aziz Zahara'ya bir e-posta yazmaya karar veriyor. Ona teşekkür ediyor ve "Rumi ile Şems'in hikâyesi bana büyük

ilham verdi" diyor. "Kırk aşk kuralını nereden biliyorsunuz ve neden kitaba 'Süslü Küfür' diyorsunuz?" diye soruyor. Aziz hemen cevap veriyor. Aziz, Türkiye ve Orta Doğu'da çok gezdiğini anlatıyor. Rumi'nin hayatını okuduğunu, maneviyat aradığını ve onu sufizmde bulduğunu söylüyor. Aşkın her zaman tatlı bir duygu olduğunu yazıyor. Ama insanlar bazen bu büyük sevgiyi "küfür" olarak görüyorlar. Çünkü Tanrı'yı ve dünyayı bu kadar açık sevmeyi anlamıyorlar.

Ella, Aziz'in mektuplarından çok etkileniyor. Her gün yeni bir mesaj bekliyor. Aziz yazıyor ki aşk, özgürlüğün anahtarıdır. İnsan değişikliği kabul etmeli, başkalarının fikrinden korkmamalı. Tanrı'nın katı bir varlık değil, sonsuz bir sevgi olduğunu söylüyor. Ella, onunla konuşmanın kalbini aydınlattığını anlıyor. Kalbi hızla çarpmaya başlıyor.

Bu arada, Ella el yazmasını okumaya devam ediyor. Kitapta sadece Rumi ve Şems değil, Konya'daki diğer insanlar da var. Tüccarlar, fakir insanlar, zor durumda olan kadınlar var. Şems bu insanlarla konuşuyor ve onlara yardım etmeye çalışıyor. Şems, bir dilenciye nasihat ediyor, "Nalyan" adlı(veya başka bir ismiyle "Çöl Gülü" denilen) bir hayat kadınıyla konuşuyor, umutsuz insanlara umut veriyor. Herkese sevgi ve ışık sunuyor.

Ella, yazarın bu farklı karakterleri nekadar derin anlattığına hayran kalıyor. Günlük hayatında başkalarının acılarını veya sevinçlerini düşünmediğini fark ediyor. Sadece evi ve ailesiyle ilgileniyor, kendisini ve hayallerini unutmuş. Şimdi anlıyor ki kalbi bir zamanlar sevmek ve yardım etmek istemiş ama bunu hatırlamayı bırakmış.

Ella ve Aziz arasındaki mektuplar daha samimi oluyor. Aziz, seyahatlerinden ve karşılaştığı insanlardan bahsediyor. Bazen insanlar onun fikirlerini kabul etmiyor ama o yoluna devam ediyor. Aziz, herkesin korkusu olduğunu ama aşkın korkudan güçlü olduğunu söylüyor. Ella da ona Amerika'daki hayatını, büyümüş üç çocuğunu anlatıyor. Evlendiği zaman kocasını sevdiğini ama şimdi bağ hissetmediğini anlatıyor. Aziz onu dinliyor ve "İnsan kaderini değiştirme hakkına sahiptir" diyor.

Bir anda Ella, Aziz'le buluşmak istediğini fark ediyor. İçinden bunu itiraf etmeye çekiniyor. Onun sözlerine ve özgür ruhuna âşık olduğunu seziyor. Ama artık mektuplar olmadan yaşayamıyor. Cesaretle yazıyor: "Seni görmek istiyorum." Aziz, başka bir şehirde, başka bir ülkede buluşmayı öneriyor. Onu bir yolculuğa davet ediyor. Rumi'nin yaşadığı yerleri göstermek istiyor.


Ella çok heyecanlanıyor ve korkuyor. Eşi ne olduğunu anlamıyor. Onu

dalgın ve sessiz görüyor. Çocuklar da değişimi fark ediyor ama ne diyeceklerini bilmiyorlar. Ella suçluluk hissediyor. Ama o da biliyor ki bu adımı atmazsa sonsuza dek mutsuz olacak.

Sonunda Ella bilet alıyor ve Aziz'e gidiyor. Buluştuklarında, Ella sıcak gülümseyen sade bir adam görüyor. Aziz ona saygı ve şefkatle yaklaşıyor. Birlikte uzun uzun konuşuyorlar. Kitabı, sufi aşk kurallarını tartışıyorlar. Aziz, aşkın değişime hazır olmak ve başkasına özgürlük vermek olduğunu söylüyor. Ella, kocasını, çocuklarını ve eski hayatını üzüntüyle hatırlıyor. Ama uzun zamandan beri ilk defa derin nefes aldığını hissediyor.

Beraber küçük bir yolculuğa çıkıyorlar. Eski camileri, kiliseleri, sakin sokakları geziyorlar. Rahiplerle, papazlarla, sıradan insanlarla konuşuyorlar. Ella, Rumi ve Şems'i düşünüyor. Onlar da aynı sokaklarda yürüdüler, aşk ve inanç hakkında konuştular. Bazen gece, Ella evini ve çocuklarını hatırlayıp ağlıyor. Aziz onu teselli ediyor: "Gerçek sevgi aileyi yok etmez. Bizi dürüst olmaya çağırır."

Günler geçiyor. Ella kendinde değişiklik hissediyor. Daha yumuşak ama daha güçlü biri oluyor. Gerçeği görmekten artık korkmuyor. Şems'in "Değişimden korkma, çünkü iyi bir şeyi kaybedebilirsin ama daha iyisini bulabilirsin" sözlerini hatırlıyor. Bu sözler kalbine dokunuyor. Çocuklarına mektuplar yazıyor. "Sizi bırakmadım, sadece kendimi arıyorum" diye anlatıyor. Cevaplar farklı oluyor: Kimi kızıyor, kimi üzülüyor, kimi de anladığını söylüyor. Ama Ella biliyor ki eski mutsuz hayatına dönemez.

Aziz, "Süslü Küfür"ün onun için bir çağrı olduğunu söylüyor. Tanrı'yı kalbin sesiyle sevmekten korkmamalıyız, diyor. Aziz, insanların onu anlamamasını hatırlıyor. Fakat Rumi, şiirleri ve güçlü ruhuyla bu zorlukları aşıyor. Ella, Aziz'in kararlılığına hayran kalıyor. Kendi ruhunda da özgürlüğe olan arzu olduğunu görüyor.

El yazmasınıneredeyse bitirdiğinde, Ella dosyayı kapatıyor ve gökyüzüne bakıyor. Kırk aşk kuralını hatırlıyor. "Aşk sözle anlatılamaz ama kalple anlaşılabilir. Tanrı kalbimizdedir ve onu keşfetmemizi bekler." Ella bu düşünceleri her gün tekrarlıyor. Artık hayat ona ağır gelmiyor. Hayat, sürprizlerle dolu bir yol oluyor.

Yolculuğun sonunda, Ella yaşadıklarına bakıyor. Başlangıçtaki hüznü hatırlıyor. Rumi ve Şems'i okuyunca yazdığı ilk mektubu hatırlıyor. İçinde büyük bir aşkın ne olduğunu anlamak istediğini hatırlıyor. Şimdi yanında çok yakın hissettiği biri var. Ella gülümsüyor, çünkü kalbi uyandı.

Ella, Rumi'ye, Şems'e, Aziz'e ve kendine minnettar. Aşkın sadece romantik bir duygu olmadığını anlıyor. Aşk, her insanda Tanrı'yı hissetmek, korkmayı bırakmak ve ışığa yönelmek. Etraf karanlık olsa bile ışığa doğru yürümek. Başka bir insanı onun eksikleri ve acılarıyla kabul etmek. En sonunda da kendi hatalarını affetmek ve yeniden başlamak.

Ella'nın uzun hikâyesi böyle bitiyor. O, Rumi ve Şems Tebrizi'nin eski efsanesinde yaşamın anlamını buldu. "Süslü Küfür"ü okuyunca kırk aşk kuralını öğrendi. Değişime cesaret etti, risk aldı ve özgürlük hissini buldu. Onu zorlu günler bekledi: Gözyaşları, endişeler ve ayrılıklar. Ama aynı zamanda yeni keşifler, manevi bir güç ve kalbinde şükran duygusu vardı. Şimdi Ella'nın gözleri aşka açık. Hayatın her sayfası ona yeni dersler getirecek. Tıpkı Rumi'nin bir zamanlar Şems'ten öğrendiği gibi.

Bu yüzden "Kırk Aşk Kuralı" Ella için sadece uzak bir geçmişin hikâyesi değil, bir rehber oldu. İnsan kalbi, ışığa izin verirse mum gibi yanabilir. Artık Ella geleceği düşünürken bilinmezlikten korkmuyor. Çünkü biliyor ki aşk, zamandan, mesafeden ve hatta ölümden bile güçlü. Bu düşünce ona yeni ve daha iyi bir yarın için inanç veriyor.

Pominąć
Dalej